|
Küçük yaşta başladım beste yapmaya. Ortaokuldayken babam
bana bir bağlama almıştı. Onunla bir şeyler çalmaya
çalışmış, hemen arkasından da beste yapmaya uğraşmıştım.
Müziğe çok meraklıydım ve çok seviyordum. Ancak
ortaokulda müzik hocamız bir gün derste bana "Senin
sesin karga gibi; sen sakın şarkı markı söyleme!"
deyince, bütün dünyam karardı. Yıllarca sesimden
utandım. Hani çoğu insan banyoda filan şarkı söyler ya:
İşte ben ne banyoda ne de başka bir yerde şarkı
söyleyebildim. Kendi başımayken bile sesimden
utanıyordum.
Fakülte yıllarına kadar böylece devam etti bu. Fakültede
ise gitar çalan bir arkadaşımla tanıştım. Gitarı o
zamana kadar elime almamıştım. Arkadaşımın sesi de çok
güzeldi. Ondan bir şeyler öğrenmeye başladım. Fakat
gitar çalarken şarkı da söylemek gerekiyordu. İşte bu
dönemde sesin de eğitilebileceğini öğrendim. Zamanla
sesimle mutlu olmayı, sesimi sevmeyi de öğrendim.
Dinlediğim her şarkıcıyla birlikte söylüyordum
şarkıları. Sanatçıları taklit etmeye çalışıyordum. Yine
o dönemlerde İlhan İrem'le tanıştım. Sesi ve sesinin
yumuşaklığı çok etkilemişti beni. Yıllarca onu taklit
etmeye çalıştım. Sonra kendi sesimi bulmak için bir
yolculuğa çıktım. Bu da kolay olmadı elbette. Ama
sesimin yumuşak ve güzel olduğunu söyleyen arkadaşlarım
sayesinde kendime olan güvenim arttı. Ve böylece
şarkılar söylemeye ve gitar çalmaya devam ettim.
Şimdi şunu çok iddialı bir şekilde söyleyebiliyorum ki;
kötü ses yoktur, eğitilmemiş ses vardır. Siz bir
sanatçının sesini beğenmeyebilirsiniz (bu da kişisel bir
şeydir çünkü), ama bu, o sanatçının sesini güzel
kullanmadığı anlamına gelmez. Ya da bir başka sanatçının
sesi -siz hiç güzel bulmazken- beni çok etkileyebilir.
Sonuçta önemli olan şarkı söyleyen birisini severek
dinleyebilmektir. Kendimizden bir şeyler buluyorsak, o
kişiyle birlikte şarkıyı tekrar ediyorsak ve bizi iyi
veya kötü etkiliyorsa daha ötesi yoktur. Özetle bu da
bir zevk ve beğeni işidir. Yapılan müziğin kalitesi
belki tartışılabilir ama ses ve yorum subjektif ölçütler
olduğundan tartışmanın bir anlamı yoktur. Ve en önemlisi
-bana göre- herkes şarkı söylemelidir.
Beste yapmaya da aynı dönemlerde ciddi anlamda eğildim.
Gitar, beste üretebilmek için bulunmaz bir enstrümandı
ve ben bunu sonuna kadar kullanmaya çalıştım.
Gençliğimin de verdiği etkiyle yaşadığım her şeyi söze
ve müziğe dökmeye çalışıyordum. Sık sık platonik aşklar
yaşıyor, bunları söze ve sonra da müziğe çeviriyordum.
Âşık olduğum kişinin haberi bile olmuyordu benim
aşkımdan. Aşklarımı bestelerimin içine gömüyor ve
bestemi her çalışımda hiç bir somut sevgiyle
sınırlanmadan hayal gücümü olabildiğince geniş
kullanarak yeniden yaşıyordum aşklarımı.
Böylece epey bir beste birikti elimde. Hepsinin sözleri
ve müzikleri bana aitti. Söz yazmaya da çok önem
veriyordum. Sözlerimin güzel ve etkileyici olmasına
uğraşıyordum. Yalnız bir sorunum vardı. Çok uğraşmama
rağmen -bir kaç istisna dışında- toplumsal içerikli
besteler üretemiyordum. Elime ne zaman gitarı alsam,
aşkla ilgili şeyler çalıyor ve söylüyordum. Romantik ve
duygusal yapımın da etkisi vardı bunda. Ben de kendi
kendime "Madem sadece aşk besteleri yapabiliyorum, o
zaman hiç olmazsa bunların çok güzel olmasına
çalışayım!" diye düşündüm. Bir taraftan da İlhan
İrem, Fikret Kızılok, Barış Manço, Zülfü Livaneli, Erdem
Alkın, Erkin Koray, Bülent Ortaçgil, Timur Selçuk gibi
kaliteli ürünler verdiklerine inandığım "sanatçı"ların
eserlerini dinliyordum. Ama yukarıda da dediğim gibi hep
aşk şarkıları yazıyordum. (Aslında şimdi bakıyorum da
gerçekten aşk şarkısı söyleyen kimse kalmadı. Belki bazı
albümlerde bir kaç parça çıkıyor. Ama hepsi o kadar. Şu
dönemde aşk şarkıları dinlemeye ve söylemeye o kadar
ihtiyacımız var ki.)
Ve o günden sonra kararımı verdim: Bugüne kadar
edebiyatta, müzikte, tasavvufta, resimde hep en güzel
anlamını bulmuş olan "aşk" üzerine şarkılar
yazacaktım. Mevlana'dan Yunus Emre'ye, Dede Efendi'den
İlhan İrem'e, geçmiş düşünürlerden günümüz düşünürlerine
kadar hep aşkı işlemiş kişilerin yolundan gitmek, sadece
bedensel aşkı değil, manevi aşkı da yüceltmek için
çalışacaktım bestelerimde. Elbette yolundan gittiklerim
kadar başarılı olamayacağım, onlar gibi derinlemesine
işleyemeyeceğim aşkı, onlar gibi duyup onlar gibi
yaşayamayacağım. Ama karınca misali "gidemesem bile
yolunda öleceğim."
Sitemin ana sayfasında da dediğim gibi "Aşk şarkıları
söylemeyi bıraktığımız gün her şeyimizi yitirdik biz.
İşte o yüzden durmadan aşk şarkıları söyleyeceğim."
İşte bu nedenle de bu sitedeki bestelerimde hep "aşk"ı
bulacaksınız.
Fuzûlî'nin dediği gibi:
"Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kîyl ü kâl imiş ancak." |