|
Hayat bazen oyunlar oynar bize. Biz nasıl oyun oynamayı
seviyorsak hayat da öyle sever oyun oynamayı. Kimi zaman
iyi sonuçları olur bu oyunların, kimi zaman kötü. Ara
sıra çok uzun sürer bu oyunlar. Ama her zaman biter. İyi
de bitebilir, kötü de. Bir de bir kuralı vardır hayatın
bu oyunları oynarken: İstesen de istemesen de bu oyundan
hiç çıkamazsın. O yüzden oyuna dahil olmamak, kaçmaya
çalışmak hiçbir netice vermez. En iyisi oyuna kendi
isteğimizle girmek, bunu kabul etmek ve bu oyunu hayatın
kurallarına göre oynamaktır. Hayatı yenmek için tek bir
şeye ihtiyaç vardır aslında: Gülmek… Ama öyle laf olsun
diye değil; içten bir şekilde gülmek, inadına gülmek,
inanarak gülmek. Eğer yüreğimize dokunan, gözyaşlarımızı
ıslatan olaylar aradan yıllar geçince sadece gülüp
geçeceğimiz bir anı olarak kalıyorsa, demek ki bu
olayların içindeyken de gülmek mümkün. Ve önemli olan da
bu: Olayların, hüznün ve sıkıntının içindeyken
gülebilmek. Belki bazı olaylar yıllar geçince gülerek
hatırlanmıyor ama sonuçta onlar da bir anı olarak
kalıyor ve biz o olayların ardından daha bir güçlenmiş
olarak çıktığımızdan daha az yaralanmak için bağışıklık
kazanmış oluyoruz.
Birkaç sene önce intiharı düşündüğüm anlar olmuştu. Ama
öyle böyle değil, cidden düşündüğüm anlar. Elimde bıçak,
sabahlara kadar evin içinde dolaştığım ya da cesaret
bulup atlayabilmek için saatlerce balkondan baktığım
anlar… Ama intihar edemeyecek kadar CESURMUŞUM.
Cesaret?.. Ben inanmıyorum cesaretin karşı koymak
olduğuna. Cesaret bazen her şeyi olduğu gibi
kabullenebilmek, bazen gülmek ve bazen de insanın
kendiyle verdiği savaşta galip gelmek değil de anlaşmaya
varabilmektir. İyi ki bu cesareti göstermişim ve şimdi
cesaretle geriye dönüp bakabiliyorum. Aynı şeyleri bir
daha yaşar mıyım? Olabilir. Aynı hataları bir daha yapar
mıyım? Hiç duraksamadan, evet… Ama artık bir şeyi
biliyorum: Her ne olursa olsun, her ne yaşarsam
yaşayayım ya da her ne yaparsam yapayım artık GÜLMESİNİ
BİLİYORUM. Çünkü ben gülünce gülüyor sevdiğim ve beni
seven insanlar. Dünyada bir kişi bile olsa beni
gerçekten seven, sadece onun için bile gülmeye değer.
Eğer bu bir kişi sadece bensem o zaman daha da değer
vermeliyim kendime: Gülmeliyim. Ağlarken bile içtenlikle
gülebilmeliyim. Çünkü yol bu, tavır bu, sır bu… Ama
“çünkü” olduğu ya da “öyle olması gerektiği”
için değil gülebilmem. Gülebilmem, kendimi mutlu etmemin
ve hayattan ve beni üzenlerden ve olaylardan ve
acılardan ve hüzünlerden intikam alabilmemin, fıtratıma
dayanarak içgüdüsel savunmamı gerçekleştirmemin tek
yolu.
Ve şunu fark ettim ki; beni üzen insanlar karşısında ne
kadar mutlu olursam, ne kadar gülersem, onları ne kadar
ciddiye almazsam onlar da o kadar sinir oluyorlar,
kuduruyorlar ve mutsuz oluyorlar. Ne güzel bir denge
değil mi?
Öyleyse ey hayat; oyun senin, ama ZAFER BENİM… |