|
Çağdaş
Türk romanları içerisinde apayrı bir yere koyduğum “Bir
Gün Tek Başına” romanını ilk okuduğumda ve kitabın
yazarı Vedat Türkali’nin bu romanı sadece 30 yaşında
yazdığını öğrendiğimde ne kadar şaşırdığımı anlatamam.
Zira alışık olmadığımız bir kurgunun yanı sıra çok
kuvvetli karakter tahlilleri ve ana öyküye bağlı olarak
giden derinlemesine ince işlenmiş bir arka plan vardı.
Sanırım böyle bir romanı benim yazabilmem için en az 50
yaşına gelmem, iyi bir donanıma sahip olmam ve yakın
tarihi çok iyi araştırmam gerekirdi.
Roman edebiyat tarihimizdeki “düşünce akışı” tekniğiyle
yazılmış –bildiğim kadarıyla- ilk kitaptır. Romanın
kahramanı Kenan’ı yaşadığı olayların yanı sıra iç
sesiyle de sürekli dinler ve onu anlamak bir yana,
onunla bir bütün oluruz. Bu haliyle müthiş bir
psikolojik gösteriye sahne olan roman, heyecan verici
kurgusuyla, ön plandaki yasak aşk öyküsü ve arka
plandaki 1960 ihtilalini hazırlayan siyasi olaylarla
akıcı bir şekilde dramatize edilmiştir.
Romanın bizi daha ilk sayfalarından itibaren içine alan
baş karakteri Kenan evli, bir çocuğu olan bir adamdır.
Kendine ait bir kitapçı dükkânı vardır. Karısı onu
sevmektedir. Ancak kendi içinde fırtınalar kopmakta ve
neredeyse kendini ve sindirilmişliğini sorgulayıp
kendine küstüğü her seferinde çevresinden biraz daha
kopmaktadır. Bir gün bir toplantıda tanıştığı Günsel,
içindeki tüm yaşanmamışlıklara karşılık gelen
üniversiteli bir genç kızdır ve aralarında yasak bir
aşkın başlaması uzun sürmez. Bir taraftan yasak aşkı ve
karısı arasında karmaşık duygular içerisinde gidip gelen
Kenan, bir taraftan da 60 ihtilaline giden yoldaki
toplumsal olaylar içerisinde savrulacak ve roman müthiş
bir finale doğru gidecektir.
Bu roman için daha ne söyleyebilirim bilmiyorum. Sadece
romanı övmek için yazacağım her sözcüğün yetersiz
kalacağını hissediyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim ki;
eğer okumadıysanız mutlaka okuyun. Ne demek istediğimi
anlayacaksınız o zaman…
|