DAHA ÖNCE HİÇ BABAM ÖLMEDİ Kİ BENİM (YAŞANMIŞLIK / ANI) - Yazan: gitarisyen

gitarisyen

Aşk şarkıları söylemeyi bıraktığımız gün her şeyimizi yitirdik biz. İşte o yüzden hep aşk şarkıları söylüyorum.

 

DAHA ÖNCE HİÇ BABAM

ÖLMEDİ Kİ BENİM

 

Bundan birkaç ay önce, 29 Eylül 2022 tarihinde vefat etti babam. 78 yaşındaydı, ancak yaşlılığa bağlı ufak tefek rahatsızlıkları dışında gözle görünür önemli bir hastalığı yoktu. Annem ve babamla Antalya'da birlikte yaşayan ve benden iki yaş küçük olan erkek kardeşim 28 Eylül 2022 sabahı beni aradı ve babamızın lavaboda düştüğünü, durumunun kötü olduğunu, ambulansla hastaneye gitmekte olduklarını söyledi. Ben de eşimle birlikte bulunduğum şehirden hemen Antalya'ya doğru yola çıktım. Biz Antalya'ya vardığımızda babamı hastanede yoğun bakıma almışlardı. Sonradan anlaşıldığına göre sabah lavabodayken akciğerinde emboli / pıhtı atmış, bu nedenle düşüp kendini kaybetmişti. Hastanedeyken de 5 kez kalbi durmuş ve tekrar çalıştırmışlar. Ancak bundan sonra tekrar akciğerinde emboli atmış ve makineye bağlamışlar. O gün yoğun bakımda olduğu için ben babamı hastanede göremedim. Doktorlar bize o gün eve dönmemizi, şu anda yapacak bir şey olmadığını, babamızın uzun süre makineye bağlı olarak kalma ihtimalinin bulunduğunu, bu şekilde aylarca hastanede kalan hastaların olduğunu, hastaneden taburcu olsa bile aylarca, belki de senelerce yatağa bağımlı olarak yaşayabileceğini söylediler. O akşam karmaşık duygular, sıkıntılar ve üzüntü içinde hastaneden babamların Antalya'da bulunan evlerine döndük. Evde kardeşim, annem, eşim ve kardeşimin çocukları ne diyeceğimizi bilemeden birbirimize bakıyor, o günün yorgunluğu ve hüznü sonrasında kalan gücümüzle ihtimaller üzerine yorumlar yapıyorduk. Bir yandan da babamın durumunu duyup öğrenen eşin, dostun, akrabaların telefonlarına cevap veriyor, bu belirsiz durumu onlara anlatmaya çalışıyorduk.

O gece hayatımın / hayatımızın en uzun gecesi oldu. Ve ertesi gün, yani 29 Eylül 2022 Perşembe gününün sabahında hastaneden o bizi yasa boğan telefon geldi: Babamız ölmüştü. Sabah saat 07:00 civarında tekrar kalbi durmuş, ne yaptılarsa hayata döndürememişlerdi babamı. Kardeşimle birbirimize sarıldık, ağladık. Sonra annemle, sonra eşimle... Ben öyle içi doldurulmuş bir ağlama hâli yaşadığımı hiç hatırlamıyordum. Demek böyle oluyormuş. Belki de bir dostumun daha sonra söylediği gibi: "İnsan babası ölene kadar çocuk kalıyor, babası ölünce büyüyormuş!". Artık sıkıştığım zaman desteğini isteyeceğim, esprilerine gülebileceğim, telefonda "Seni Seviyorum oğlum!" diyen sesini duyabileceğim, derdimi açıp tavsiyesini alabileceğim veya bıraktım hepsini bir kenara; bayramlarda ya da sık sık Antalya'ya gittiğimde heyecanla kapısını çalıp elini öpüp sohbet edebileceğim babam yoktu.

Haberi aldıktan sonra kardeşimle balkona oturup bir sigara yaktık. Hayatımın en zorunlu sigarasıydı belki de... Kardeşimle birbirimize bakıyor, konuşamıyorduk. Bir yandan boğaz düğümlenmeleri, beri yandan ağlamaklı duygularla haber verilmesi gerekenleri aradık telefonla. Sonra hastaneye doğru yola çıktık. Hastanenin morgundan babamı aldığımızda yüzünü açıp baktım: Aydınlık yüzüyle her zamanki gibi gülümsüyordu. Sanki her zaman yaptığı gibi televizyonun karşısında uyuyup kalmış ve biraz sonra uyanacakmış gibiydi. Eğildim, yüzünden öptüm. Bugüne kadar bizi yetiştirdiği, bize bizi biz yapan değerleri kattığı ve her şeyden öte babamız olduğu için teşekkür ettim. Sonra defnedileceği Kurşunlu Mezarlığı'na doğru yola çıktık. Biz kardeşimle cenaze aracının arkasından mezarlığa doğru yol alırken telefonlarımız susmak bilmiyordu. Bir yandan ölümün şoku, üzüntüsü, kaybımızın acısı, bir yandan da arayanların ve babamızın ne kadar iyi bir insan olduğunu söyleyenlerin güzel duygu ve sözleri bizi hüzünlü bir mutluluğun veya mutlu bir hüznün olduğu karmaşık duyguların içinde sürüklüyordu.

İkindi namazı sonrasında defnettik babamızı. Antalya dışından, başka şehirlerden de akraba ve dostlarımız son görevlerini yapmak, daha doğrusu son yolculuğunda sevdikleri bu insanın yanında olmak için gelmişler, cenazeye yetişmişlerdi. Definden önce bir kez daha yüzünü görmek ve cenazesinin yıkanmasında bulunmak fırsatını buldum, bu onuru tattım. Yine her zamanki gibi gülümsüyordu yüzü. Yine öptüm. Yine kulağına fısıldadım: "Seni seviyorum, baba. Hoşça kal!" Dağ gibi cüssesiyle sanki biraz sonra uyanacakmış gibi duruyordu yine, ya da bana öyle geliyordu... Hiç beklemiyorduk baba, sen sürprizleri sevmezsin, ama bu kez sürpriz yap bize: Uyan!

Uyanmadı tabii... Biz ona son görevimizi yaparken düşündüm de; aslında her zaman yaptığı gibi yine bizi düşünmüştü. Ölümünden önce hep söylerdi ve bunu vasiyet etmişti: "Ben nerede ölürsem, en kolay şekilde, size hiçbir zorluk çıkarmayacak biçimde öldüğüm yere defnedin beni. Doğduğum yere, ya da başka şehirdeki aile mezarlığına götüreceğim diye uğraşmayın!" Ah baba ah, biz seni dünyanın öbür ucuna da götürürdük... Sen ne istersen o olurdu... İsteklerin bizim için emir bile değil, hayatımızın amacı olurdu... Yeter ki biraz daha kalabilseydin bizimle... Ama ölüm hak, ölüm gerçek.. İlla ki; öyle veya böyle herkesin başına gelecek. İster 40 yaşında ister 80 yaşında olsun, ister hasta ister sağlıklı olsun elbet bir gün herkes gidecek... Fakat biliyorum ki; bu öykünün sonu böyle bitmeyecek. Bir gün herkes sevdikleriyle sonsuz bir alemde buluşacak. Ben de şimdi dünyadaki rolümü oynuyor ve sıra bana / bize geldiğinde o sonsuz alemde babamızla buluşacağımız günü bekliyorum.

Ve ne mutlu bana ki; vefatından birkaç ay önce telefonla onu aramış, onunla helalleşmiştim. Televizyonda bir babanın yanlış tavırları ve çocuğunu istemediği bir cemaat grubunun içine gönderdiği için yaşadığı zorluklar sonrası çocuğun intihar ettiğini gördükten sonra babamı aramış; ona bizi her türlü akıl ve bilim dışı yapılanmalardan uzak tuttuğu, Atatürk'ü tanıyıp sevmemizi sağlayarak yine Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyette bizi vatanına, milletine, manevi değerlerine, geleneklerine bağlı ve saygılı insanlar olarak yetiştirdiği, bizi biz yapan değerleri bize kattığı, özgür ve özgürlükçü düşünmemiz için önümüzü açtığı ve her zaman yanımızda olduğu için teşekkür etmiş; ona karşı bir hatam olduysa hakkını helal etmesini istemiştim. O da her zaman yaptığı gibi beni çok sevdiğini, hakkını helal ettiğini, benim de ona karşı hakkım geçtiyse hakkımı helal etmemi istemişti. Helalleşmiştik babamla ve telefonda ağlamıştık karşılıklı. Şimdi düşünüyorum da; iyi ki o uzun konuşmayı yapmışım babamla, iyi ki onu arayıp duygularımı söylemişim. İyi ki helalleşmişim.

İlkokul 3'üncü sınıftan terk bir insandı babam. Belki öğretim cahiliydi ama kesinlikle eğitim cahili değildi. O yüzden de hep hoşgörülü, özgür düşünceli, insanlara saygılı, onları dinleyen biri oldu ve bizi de öyle yetiştirdi. Şimdi bir kez de buradan teşekkür ediyorum. İyi ki vardı babam, iyi ki babamız oldu. Daha doğrusu iyi ki hâlâ var, iyi ki hâlâ babamız. Çünkü hâlâ babamız olmanın verdiği güç ve aydınlıkla kararlar alıyor, hâlâ bu duyguyla yolumu yürüyorum. İçimde yaşıyor ve içimde yaşamaya da devam edecek.

Ve artık babası vefat etmiş insanların duygularını çok daha iyi anlayabiliyorum. Daha önce hiç babam ölmemişti ki benim... Bilmiyordum o yüzden bu duyguyu. Ama şimdi biliyorum, şimdi anlıyorum, şimdi hissediyorum... Bu vesileyle babası vefat etmiş tüm dostlarımın babalarına Allah'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun. Allah babasını yitirmiş herkese sabır versin ve tüm çocukların yolları o güzel babaların ışığıyla dolsun...

Son olarak; babam bir 29 Eylül sabahı vefat etti, oğlum da bundan 26 yıl önce bir 29 Eylül sabahı dünyaya gözlerini açmıştı. 29 Eylül, benim için artık hem doğumun sevinci hem ölümün hüznü olacak. Ve her 29 Eylül'de içimde doğum ve ölüm birbiriyle yarışacak...

 

(25 Aralık 2022)
gitarisyen
(M. Feridun Gülsan)

 

 

Site Tasarımı: gitarisyen © 2011