|
Sabahın erken saatleriydi. İnce bir yağmur yağıyor, sert
bir rüzgâr esiyordu: Kış yeni başlıyordu.
Adam evinden çıktı, yürüdü: İşine gidiyordu.
Çocuk evinden çıktı, yürüdü: Okuluna gidiyordu.
Adamın elinde çantası vardı, sırtında kaliteli kumaştan
yapılmış paltosu... Hızlı adımlarla yürüyordu.
Çocuğun elinde çantası vardı, sırtında uzun yıllardır
giyildiği belli, rengini yitirmiş, soğuktan koruyamayan
paltosu... Hızlı adımlarla yürüyordu.
Adam kırk beş yaşlarındaydı, zengindi, iyi bir işi
vardı.
Çocuk on yaşındaydı, yoksuldu, annesinden başka kimsesi
yoktu.
Adam çocuğunu yitireli yıllar olmuştu; eşinden boşanmış,
sonradan doğan çocuğunu hiçbir zaman görmemişti.
Çocuk babasını yitireli yıllar olmuştu; annesi
boşandıktan sonra doğmuş, babasını bu yaşına gelene
kadar hiç görmemişti. Zaten babasından evde hemen hemen
hiç bahsedilmezdi.
Hava soğuktu, yağmur yağıyordu, yerler kaygandı.
Çocuğun ayağı kaydı, çantası elinden düştü, kendisi bir
tarafa fırladı. Üstü başı çamur içinde kalmıştı.
Adam önünde düşen çocuğun elinden tuttu, kaldırdı. Bir
yerinin acıyıp acımadığını sordu.
Çocuk kibarca teşekkür etti, üstünü başını elinden
geldiğince silkeleyip temizledi. Besbelli akşam annesine
bu çamurlu elbiseleri nasıl izah edeceğini ve daha
önemlisi, eğer bu gece elbiseleri yıkanıp kurulanmazsa
yarın elbisesiz nasıl okula gideceğini düşünüyordu.
Adam çocuğa son kez bakıp yoluna devam etti.
Çocuk adama son kez bakıp yoluna devam etti.
Yağmur şiddetini arttırmıştı…
MERAKLISI İÇİN NOT: Adam ve çocuk bir daha hiçbir
zaman, hiçbir yerde karşılaşmadılar. |