|
Geçen hafta içinde Belçika'daydım. Daha çok Brüksel'de
kalmama rağmen, oradakilerin "Mutlaka görmelisin!"
dedikleri Brugge'e de bir günümü ayırıp bolca dolaştım.
(Bu arada şehrin adı Hollandaca "Brugge", Fransızca "Bruges",
Almanca "Brügge" diye yazılıyor; yerli halk daha çok "Brugge"
ismini kullandığından ben de "Brugge" demeye alıştım.)
İşte bu filme de, Brugge'den döndükten sonra "Acaba
Brugge ile ilgili bir film var mı?" diye ararken
rastladım. Zira Brugge beni bir Avrupa şehri olarak çok
etkilemişti. Neredeyse ortaçağdan kalma bir şehir.
Şehirde bir sakinlik, sessizlik, dinginlik hakim. Etrafı
kanalla çevrili olan ve teknelerle kanal turları
yapabileceğiniz şehirde her şey ortaçağda donmuş, kalmış
sanki. Yüzlerce yıllık evler, yapılar, yollar, heykeller
sizi selamlıyor her yerde. Filmde de bahsedildiği gibi "Brugge,
Avrupa'nın dokusu hiç bozulmamış bir şehri".
Filmi biraz önce izledim. Kahramanlarımız film boyunca
Brugge'ün sokaklarında, meydanlarında dolaşırken benim
de dolaştığım yerlerden geçtikçe garip bir duygu kapladı
içimi. Hele filmin bir sahnesinde filmin iki baş aktörü,
Jan Van Eyck heykelinin önünde kanala bakan bir bankta
otururken (belki ben de onların oturduğu bankta oturup
kanalı seyrettiğimden) iyice tuhaf oldum. Benim de kahve
içtiğim, yemek yediğim, alışveriş yaptığım ve dolaştığım
yerlerde bir film çekmiş olmaları ve filmin ana
konusunun arka fonunda sürekli şehri ele alıp, neredeyse
turistik bir belgeselmiş gibi tanıtmaları çok hoşuma
gitti.
Bu yüzden filme karşı biraz önyargılı olup puanımı
yüksek tutacağım. Zira Brugge'ün o tarihsel atmosferini,
mekânlarını, binalarını, manzaralarını çok iyi
yansıtmışlar. Oyunculuklar genel olarak hoşuma gitti.
Gözüme batan hiçbir şey yoktu. Özellikle Ray rolündeki
Colin Farrell'i çok sevdim. Ayrıca filmin kadrosunda
Ralph Fiennes, Jordan Prentice, Brendan Gleeson gibi
ünlü aktörlerin olması da güzeldi. Konusu da hoştu.
Komedi gibi başlayan ama finale yaklaştıkça dram yönü
daha ağır basan bir film olması ve sıkmadan hoşça vakit
geçirtmesi bana göre filmin olumlu yönleriydi. Ayrıca
senaryonun insan psikolojisine yer veren bölümlerini de
sevdim. Örneğin Ray'in kendiyle mücadelesi, Brugge
hakkındaki olumsuz yorumlarının aslında "Nereye gidersen
git, kendini beraber götürürsün" ifadesine uygun olarak
aslında kendi içinde yaşadığı olumsuzlukların tezahürü
olması, Ken'in Brugge'e kendi entelektüel bakış açısıyla
tarihsel ve kültürel olarak yaklaşması bana göre
anlaşılır bir şekilde yansıtılmıştı.
Eğer çok fazla aksiyon beklemiyorsanız ve üstüne üstlük
kartpostal gibi Brugge manzaraları izlemek istiyorsanız,
mutlaka seveceğinizi düşünüyorum.
Aslında sadece film olarak bakarsak 7,5 ya da 8 puanı
sonuna kadar hak eden bir film olduğunu düşünmeme
rağmen, ben bu filme biraz daha kişisel ve duygusal
baktığımdan dolayı 9 puan veriyorum. |