|
 |
|
Aşk şarkıları söylemeyi bıraktığımız gün
her şeyimizi yitirdik biz. İşte o yüzden
hep aşk şarkıları söylüyorum. |
|
|
|
|
|
 |
Futbolcu olarak asi, inatçı, hırslı, mücadeleci,
kararlı, hileci, çevik... Özel hayatında ise bencil,
çıkarcı, kibirli, uyuşturucu bağımlısı, kadın düşkünü.
İşte bunlar Maradona’yı özetleyebilecek sıfatların
bazıları.
Hayatı mücadeleyle, kavgayla, sıkıntılarla, zevklerle ve
pişmanlıklarla geçmiş bir futbolcu... Hem bir futbolcu
hem bir insan olarak seveni de çok, sevmeyeni de...
Hatasıyla, sevabıyla, yanlışlarıyla, pişmanlıklarıyla
özel hayatının kendisine ait olduğunu düşündüğümden ve
onu yargılamak için kendimi yeterli görmediğimden ben
Maradona’yı sadece bir futbolcu olarak değerlendiriyorum
ve zamanında futbol adına bize yaşattığı güzellikleri
düşünerek kendisini seviyorum. Benim için Maradona hâlâ
yaramaz, asi, uslanmaz bir çocuk. Özel hayatının
futbolunu ve kariyerini kötü etkilediği, yıprattığı ve
çoğu insanı kendisini daha çok izleme fırsatından yoksun
bıraktığı bir gerçek olsa da; bir zamanlar futbol adına
yaptıklarının uzun yıllar konuşulmaya ve tartışılmaya
devam edeceğini düşünüyorum.
İşte, efsanevi Formula 1 pilotu Ayrton Senna’nın hayat
hikâyesini anlatan “Senna” ve 27 yaşında yaşamını
yitiren Grammy ödüllü sanatçı Amy Winehouse’un yaşamını
derinlemesine inceleyen “Amy” belgeselleriyle dikkatleri
üzerine çeken Britanyalı yönetmen Asif Kapadia da “Diego
Maradona” isimli biyografik belgeselinde bu efsanevi
futbolcunun yaşamını ve özellikle 1984 – 1991 yılları
arasında Napoli takımındaki yükselişiyle, başarılarını
odak noktasına alarak, Maradona’nın özel hayatını,
kişiliğini, hayal kırıklıklarını, pişmanlıklarını ve
ilişkilerini de gözler önüne seriyor.
Asif Kapadia’nın bu belgeselinde Maradona’yı anlatırken
olabildiğince objektif, hatta acımasız davrandığını
düşünüyorum. Zira Maradona’nın uyuşturucu alışkanlığını
giderek arttırdığı ve mafyayla (belki de zorunlu olarak)
sıkı ilişkiler kurduğu Napoli yıllarını neredeyse en
ufak ayrıntılara bile inerek, çeşitli belgeleri,
fotoğrafları toplayarak, konuyla ilgisi olan hemen
herkesle yapılan röportajları belgesele aktararak
anlatmış Asif Kapadia. Bu açıdan da önemli bir belgesel
/ biyografi olduğunu söylemek mümkün.
Genel olarak Maradona’yla ilgili arşiv görüntülerinin
kullanıldığı bir belgesel olan “Diego Maradona” benim
açımdan duygusal, hüzünlü ve arka planda mesaj veren
yapısıyla da dikkat çekiyor. Maradona’nın zor geçen
çocukluğunun futboluna etkileri, özel hayatında
sergilediği bazı davranışların sebepleri, şöhretle
birlikte gelen ilişkilerinin ve tavırlarının kökeni,
belgeselde hem onun hakkında konuşanların hem de
kendisinin söylediklerinin satır aralarında vurgulanıyor
ve bu da (bana göre) bu belgeseli akıcı ve meraklı bir
hikâyeye dönüştürüyor.
Sonuç olarak; sıkılmadan ve merakla izlediğim bir
belgesel oldu 2019 yılı yapımı “Diego Maradona”. Belki
benim sevmemde çocukluğumdaki Maradona etkisinin de rolü
olmuştur, ama birçok insanın da Diego Armando Maradona
hakkındaki bu belgeseli severek izleyebileceğini
düşünüyorum. |
|
FUTBOL, MARADONA VE ÇOCUKLUĞUM ÜZERİNE: |
|
Çocukluğumdan bu yana futbolla pek ilgim yoktur. Futbol
takımlarının ne yaptığı, hangi takımın kimi transfer
ettiği ya da 90 dakikalık bir futbol maçından sonra
saatlerce yorumların yapıldığı futbol programları çok da
ilgimi çekmez. Aslında takım da tutmak istemezdim ama
sevgili oğlumun Galatasaray Futbol Takımı’nı tutması ve
benden de tutmamı istemesi sebebiyle “Hangi takımı
tutuyorsun?” sorusuyla karşılaştığımda
“Galatasaraylıyım,” cevabını veririm. Ama hepsi odur.
Yoksa Galatarasay’ın ne şu andaki oyuncularını tanırım,
ne hangi takımla maçı olduğunu bilirim, ne de şu anda
ligde kaçıncı sırada olduğundan haberim vardır.
Ancak futboldan düşünce ve ilgi olarak uzak olmama
rağmen millî takımın maçları olursa izlemeye çalışırım
ve bir de dört yılda bir yapılan Dünya Kupası maçlarını
kaçırmam. Dünya Kupası’nda ülkelerin seçme ve ünlü
oyuncularından oluşan takımlarını ve maçlarını izlemek
bana zevk verir.
Dünya Kupası denilince de; çocukluğumun şekillenmeye
başladığı ve gençliğe yeni yeni adım attığım dönemler
olan 1982, 1986 ve 1990 Dünya Kupası maçları aklıma
gelir. Belki de her güzel şeyi çocukluk ve gençlik
dönemimde yaşadığıma inandığım için de, o dönemlerdeki
Dünya Kupası turnuvalarının tadının daha bir başka, daha
bir güzel olduğunu düşünürüm. Böyle düşünmemdeki en
önemli sebeplerden biri de kesinlikle, 1986 ve 1990
Dünya Kupası maçlarında oynayan Arjantin Millî
Takımı’nın 10 numaralı oyuncusu Diego Armando
Maradona’dır. Elbette o dönemlerde (özellikle 1982 ve
1986 Dünya Kupası turnuvalarında) İtalya Millî
Takımı’nda oynayan Dino Zoff, Franco Baresi, Paolo Rossi,
Giuseppe Baresi; Polonya Millî Takımı’nda oynayan
Zbigniew Boniek, Grzegorz Lato; (Batı) Almanya Millî
Takımı’nda oynayan Harald Schumacher, Hans-Peter Briegel,
Paul Breitner, Pierre Littbarski, Karl-Heinz Rummenigge;
Arjantin Millî Takımı’nda oynayan Mario Kempes, Jorge
Valdano, Jorge Burruchaga; Belçika Millî Takımı’nda
oynayan Jean-Marie Pfaff; Fransa Millî Takımı’nda
oynayan Michel Platini; Brezilya Millî Takımı’nda
oynayan Socrates, Serginho, Zico, Falcao ve İngiltere
Millî Takımı’nda oynayan Gary Lineker gibi adını sıkça
duyduğumuz ve dünyaca ünlü başka futbolcular da vardı ve
onların oyununu izlemek de zevk veriyordu. Ancak
Maradona gerçekten bir başkaydı. Bir futbol dehası
olmanın yanında sanki topla dans eden bir baletti. Şimdi
televizyonlardan o zamanlar canlı izlediğim Maradona’nın
Dünya Kupası maçlarını düşünüyorum da; sahadayken sadece
futbol oynamıyor, topla sevişiyordu adeta. Koşuyor,
mücadele ediyor, çalım atıyor, rakipten topu alıyor,
sahayı boydan boya geçiyor ve çoğunlukla da golünü
atıyordu. Onun oynadığı maçlar televizyonda
yayınlandıktan sonra mahallenin çocuklarıyla sokağa inip
her birimiz kendimizi Maradona yerine koyuyor ve
unutulmaz sokak maçları yapıyorduk. Benim çocukluğumda
birçok arkadaşımın ve ülke çapında sayısız çocuğun
futbolu sevmesine ve hayatını belki de futbolla
yönlendirmesine sebep olmuştu Maradona. Onun Dünya
Kupası maçlarını, gollerini, oyununu, performansını,
hatta 1986 Dünya Kupası’nda İngiltere’ye elle attığı
meşhur golü ve hemen bu golün üç dakika sonrasında da
sahayı hızla geçip beş kişiyi çalımlayarak attığı (ve
“Yüzyılın Golü” seçilen) o muhteşem golü canlı ve
eşzamanlı olarak televizyondan izleyebildiğim için
kendimi hep şanslı hissettim.
Kısacası Maradona bizim dönemin çocukları, gençleri,
büyükleri için muhteşem bir futbolcuydu. Kendisi de ben
doğmadan çok önce yerel ligde oynamış profesyonel bir
futbolcu olan rahmetli dedemin anlatımlarından ve okuyup
dinlediklerimden dolayı Brezilyalı ünlü ve büyük
futbolcu Pele’yi de tanıyor ve onun da çok muhteşem bir
futbolcu olduğunu biliyordum. Ancak Pele’yle çağdaş
olmamam ve onun maçlarını (en azından canlı olarak, o
coşkuyu yaşayarak) izleyememiş olmam sebebiyle Maradona
kafamda biraz daha fazla yer etmişti. Nitekim
Maradona’nın bir dönem Pele’nin varisi olarak
gösterilmesi ve Pele’nin Maradona hakkında söylemiş
olduğu güzel sözler bu düşüncemde çok da haksız
olmadığımı gösteriyordu. O günden bu yana da Pele’nin mi
yoksa Maradona’nın mı daha iyi futbolcu olduğu bildiğim
kadarıyla spor çevrelerince ve insanların futbol
sohbetlerinde hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Ancak her
ne kadar Maradona’nın daha sonraları Pele’yle söz
düellosuna girmesi, özellikle 2000 yılında FIFA
tarafından Pele ile birlikte yüzyılın futbolcusu
seçilmesi üzerine ödül töreninde kendi ödülünü aldıktan
sonra Pele’nin ödülünü almasını beklemeden salondan
ayrılması ve kendisiyle yapılan röportajda bunun
nedenini “Çünkü dünyanın en iyisi benim!” şeklinde
açıklaması, kibirli tavırları, kendini uyuşturucu ve
kadınlarla yıpratması gibi sebeplerle; gönlüm daha alçak
gönüllü, hoşgörülü ve ılımlı bir futbolcu olması
sebebiyle biraz daha Pele’den yana kaymış durumdaysa da;
Maradona aklımda ve gönlümde (daha sonraları giderek
daha da sıkıntılı hâle gelen özel hayatıyla değil de)
1984 – 1991 yılları arasında oynadığı o harika futbolla
ve muhteşem başarılarıyla kalacak.
Bu belgeselde de ifade edildiği gibi: “Futbolcu Maradona
bitti ve yaşamaya devam eden tek şey onun efsanesi
olacak!” |
|
BELGESELİN KONUSU / ÖZETİ: |
|
Senna ve Amy ile övgü toplayan Asif Kapadia’nın yeni
filmi Diego Maradona, 10 numaralı formanın daimi sahibi,
efsane futbolcu Diego Armando Maradona’nın yaşamını
anlatıyor. Film, doğduğu Arjantin’deki gecekondu
mahallesinden dünyanın tepesindeki altın tahtına
rakipsiz bir süperstarı 1980’lerden başlayıp özellikle
Napoli takımındaki yıllarına odaklanarak ele alıyor.
Diego Maradona, uyuşturucu bağımlılığından saha
dışındaki türlü skandallarına medyanın gözünden hiç
kaçamayan, şöhreti omuzlayamayan, ama her düştüğünde
yeniden ayağa kalkan, mücadeleci bir ikonu tarafsızca
gözler önüne seriyor. Arjantinli efsane sporcunun da
onay verdiği, daha önce hiç görülmemiş 500 saati aşkın
görüntüsünden kurgulanan film, ilk gösterimini Cannes’da
yaptı.
(Özet: Alıntı) |
|
Filme Verdiğim Puan:
10 üzerinden
8. |
|
DIEGO MARADONA
(2019) |
|
Türü |
: |
Belgesel,
Spor |
|
Ülkesi |
: |
İngiltere |
|
Dili |
: |
İngilizce,
İspanyolca |
|
Senaryo |
: |
- |
|
Yönetmen |
: |
Asif Kapadia |
|
Oyuncular |
: |
Diego
Maradona |
|
NOT: Yukarıda okuduğunuz yazı, tarafımdan 24
Eylül 2020 tarihinde yazılmış olup, aynı tarihte bazı
değişikliklerle
www.turkcealtyazi.org sitesinde yayınlanmıştır. |
|
(24 Eylül 2020) |
|
gitarisyen |
|
(M. Feridun Gülsan) |
|
|