|
Hollanda filmlerini ve Hollanda filmlerindeki çocuklara
yaklaşım tarzını çok seviyorum. Bu filmlerde çocuklar
kadar büyüklerin de işlenişi; insan ruhunun keskin bir
şekilde siyahtan ya da beyazdan ibaret olacak şekilde
iyi ve kötü olmadığının gösterilişi filmi izlerken
oyuncuların canlandırdığı karakterleri olduğu gibi kabul
etmenizi sağlıyor. Daha önce izlemiş olduğum, yine bir
Hollanda filmi olan Minik Kurbağalar / Kikkerdril (2009)
filmi de böyleydi. (Yine bir nevi korku filmi olmasına
rağmen Hollanda yapımı olan De griezelbus (2005) filmi
de benim için aynı kategoridedir.) Hollanda
filmlerindeki hayattan alınmış (ya da alınabilme
potansiyeli taşıyan), samimi, duygusal ve objektife
yakın anlatım beni hep etkiliyor.
İşte burada da durum böyle. Sevgisini bir "cüce karga"ya
yönelten küçük Jojo -belki de hayatla ya da babasının
bazen sergilediği aksi tavırlarla ve ruh durumuyla baş
edebilmek için- çocuksu dünyasının sürecini tamamlarken
bir yandan da hem insan-hayvan hem de insan-insan
ilişkilerine ışık tutabilecek bir bakış atmamızı
sağlıyor.
Filmde Jojo'nun babasını aslında otoriter bir rolde
izliyormuşuz gibi görünmemize rağmen, sıkıntıları,
çelişkileri olan ama oğlunu çok seven bir baba
portresini de başarıyla yansıttığını hissediyoruz.
Büyüklerin çocuklar karşısında kuralları olması, bazen
sert davranmaları, öfkeleri ya da çocukların -babanın
öfkesini tetikleyen- haylazlıkları biz büyüklerin
(filmde bir babanın) çocuklarını sevdikleri gerçeğini
değiştirmiyor. Ve bu süreç filmde gerilime, izleyici
açısından kızgınlığa ve aşırı duygusallığa yer
verilmeden günlük hayatın doğal akışı içinde gayet
başarılı bir şekilde işlenmiş.
Bana sorarsanız, filmin konusunun "hayvan sevgisi" ön
planda tutularak çekilmiş bir "Sevgi" filmi olduğunu
söyleyebilirim. Ve çocuğunuzla, eşinizle, sevgilinizle,
dostunuzla rahatça ve keyifli bir şekilde
izleyebileceğiniz bir film olduğunu da eklerim.
Bu arada filmde Su Topu Takımının koçu rolündeki Türk
oyuncu Cahit Ölmez'i görmek de çok güzeldi. |