“The Perfect Husband: The Laci Peterson Story” filmi
hakkında bir şeyler söyleyebilmek ve yorum yapabilmek
için sanıyorum filmin uyarlandığı gerçek olaylarla Laci
Peterson ve kocası Scott Peterson hakkında biraz bilgi
sahibi olmak gerekiyor:
Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde
yer alan Stanislaus ilçesinde bir şehir olan Modesto’da,
gübre ticaretiyle uğraşan Scott Peterson 24 Aralık
2002’de (Noel arifesinde) tüm tanıdıklarını arayarak
karısı Laci’nin kayıp olduğunu söyler. Scott’un verdiği
bilgilere göre; kendisi teknesiyle körfeze balık tutmaya
gittikten sonra, karısı Laci de köpekleri Mackenzie’yi
yürüyüşe çıkarıp alışverişe çıkacaktır. Ancak Scott
Peterson öğleden sonra saat 16:30 civarında eve
döndüğünde karısı Laci evde yoktur, köpekleri ise
tasması hâlâ takılı ve çamura bulanmış hâlde arka
bahçededir. Scott Peterson’ın bu beyanları üzerine
Laci’nin ve Scott’ın ailesiyle dostları bir araya
gelirken, polis de gerekli soruşturma ve incelemeleri
başlatır. Olayı duyan şehir halkının da kayıp olduğu
düşünülen Laci’yi aramaya başlamasıyla konu, önce
medyanın, sonra tüm Amerika’nın ilgisini çeker. Laci’yi
arama çalışmalarında kullanılmak üzere paralar toplanır,
vakıflar bu işin içine girer. Ancak aradan haftalar
geçmesine rağmen Laci bir türlü bulunamaz. Üstelik
üzerinden zaman geçmesine rağmen Laci’nin bulunamaması
Laci’nin ölmüş / öldürülmüş olabileceği ihtimalini
akıllara getirirken, şüpheler de yavaş yavaş kocası
Scott üzerinde yoğunlaşmaya başlar.
İşte (yukarıda başlangıcını özetlediğim gerçek
olaylardan uyarlanan) film, gerçek hayatta da neredeyse
bire bir yaşanan bu olaylar baz alınarak başlıyor ve
(filme konu olan olayların / olguların gerçek hayattaki
karşılığı olarak) o dönemdeki gazete / TV haberlerinden,
polis kayıtlarından, makalelerden ve şahit ifadelerinden
yola çıkarak yarı belgesel bir tarzda devam ediyor. Film
boyunca Laci’nin kaybolup kaybolmadığını, ölüp
ölmediğini, öldüyse kocası Scott’ın bu konuda suçlu olup
olmadığını merak ediyoruz. Birazdan bahsedeceğim
kaliteli oyunculuklar ve iyi senaryo örgüsü sayesinde de
(bana göre) ortalamanın üzerinde, hızlı akan, zevkli
vakit geçirten bir film izliyoruz.
Tabii bu film, gerçek olaylardan (neredeyse bire bir)
uyarlandığı için, kendisini gerçeklere bağlı kalmak ve
gelişimiyle finalini de gerçek hayatla uyumlu kılmak
zorunda hissediyor. Film (gerekli duygusal etkiyi
vererek ve araya bazı duygusal sahneler / eklemeler
yaparak) bunu da başarıyor, ancak filmin uyarlandığı
gerçek olaylardan bahsederken / gerçek hayattaki Scott
ve Laci Peterson’ı anlatırken / o dönemdeki gazete
haberleri, yorumlar ve özellikle olayın sonucu ile
ilgili bilgi verirken bu durum “spoiler” teşkil
edeceğinden ve gerçek hayattaki olayları bilmeden filmi
izlemek isteyenlerin seyir zevkini kaçırabileceğinden;
ben 2002 yılında yaşanmış bu olaydan / kaynaklardan /
sonuçtan ve olay hakkındaki görüşlerimden /
yorumlarımdan aşağıda “Spoiler / Gizli İçerik”
butonu altında bahsedeceğim. Seyir zevkini kaçırmak
istemeyen dostlar, filmi izledikten sonra bu bölümü
okuyabilirler. (Elbette benim gibi “Nasılsa gerçek
bir öykü, sürpriz olacak bir şey yok, sonunu bilerek
filmi izlesem de olur!” düşüncesinde olan dostlar
da, aşağıda “Spoiler / Gizli İçerik” butonu
altında yazacaklarımı okuyabilirler.) :-)
İnternette yaptığım araştırmalara, o dönemin gazete / TV
haberlerine, polis kayıtlarına ve diğer bilgilere göre
olayların gelişimi ve benim bu konu hakkındaki
yorumlarım şöyle:
Spoiler (Gizli İçerik):
Yukarıda da bahsettiğim gibi; Laci’nin kaybolmasından (ve
üzerinden uzun bir süre geçmesinden) sonra bazı kuşkulu davranışları ve
tavırları üzerine kamuoyunun şüpheleri Laci’nin kocası Scott üzerinde
yoğunlaşır. Örneğin, Laci kaybolduktan sonra Scott evinde porno kanallara abone
olmuş, emlakçılara evinin değerini sormuş, herkes karısını ararken o iş
gezilerine çıkmış ve oldukça soğukkanlı bir tavır sergilemiştir.
Üstelik Laci’nin kayboluşundan sonraki arama sürecinde,
Scott Peterson’ın Amber Frey adında bir kadınla ilişkisi olduğunun ortaya
çıkması Scott’a başlarda duyulan sempatinin antipatiye dönüşmesine ve kuşkuların
iyice artmasına neden olmuştur. Scott, Amber’le Laci’nin kaybolmasından birkaç
ay önce tanışmıştır ve eşi Laci’den gizli olarak bu ilişkisini de yürütmektedir.
Amber, Fresnolu bir masaj terapistidir, önceki evliliğinden küçük yaşlarda bir
çocuğu vardır ve Scott’un evli olduğunu bilmemektedir. Süreç devam ederken Scott
da Amber’le telefonla görüşmeye devam etmektedir. Ancak Amber, Laci Peterson’ın
kaybolduğunu ve sevgilisi Scott’ın Laci’nin kocası olduğunu öğrendikten sonra,
polise giderek durumu ve bildiklerini anlatmış, polise yardımcı olmayı kabul
etmiş ve Scott’la telefon görüşmelerinin dinlenerek kayıt altına alınmasına izin
vermiştir. (Hatta öyle ki; ileride Scott mahkemede yargılanırken bu telefon
görüşmeleri de iddia makamının delillerinden biri olmuştur.)
Sonuçta, polis soruşturmayı derinleştirir ve 2003 yılında,
Nisan ayının ortalarında Laci’nin ve doğmamış çocukları Conner’ın (başları
kesilmiş olan) cesetleri San Fransisco Körfezi’nde bulunur. Cesetlerin 2002
yılının Aralık ayında kaybolan 27 yaşındaki 8 aylık hamile Laci Peterson ve
karnından çıkarılan bebeğine ait olduğunun anlaşılması üzerine, zaten şüpheli
olan Scott Peterson, kılık değiştirip saçlarını sarıya boyayarak Meksika'ya
kaçmaya çalışırken yakalanır. Oysa aynı Scott, cesetlerin bulunmasından önce bir
televizyon kanalına çıkarak karısının kayboluşunu gözyaşları arasında anlatmış
ve tüm Amerikalılardan yardım istemiştir.
Mahkemeye çıkarılan Scott tutuklanır ve 12 Kasım 2003’te
Kaliforniya eyaletinin Redwood kentinde jürinin karşısına çıkan Scott Peterson,
jüri tarafından, 8 aylık hamile eşini öldürmekten birinci derece cinayet, 8
aylık henüz doğmamış bebeğini öldürmektense ikinci derece cinayetten suçlu
bulunur.
Peterson'ın 2 cinayetten de suçlu bulunmasının ardından,
son kez toplanan 6'sı kadın 6'sı erkek 12 kişilik mahkeme jürisi, 3 gün boyunca
devam eden ve toplam 11 saat 30 dakika süren görüşmenin ardından kararını
açıklar: Ölüm cezası ya da ömür boyu hapis cezası verilmesi arasında
değerlendirme yapan jüri, 3 gün süren görüşmelerinin ardından mahkemeye 32
yaşındaki Scott Peterson'ın ölüm cezası ile cezalandırılmasını teklif eder.
Jürinin teklifinin hakim tarafından 25 Şubat 2005’te onaylanmasının ardından
Scott Peterson’ın “vücuduna ilaç enjekte edilerek idam edilmesine” karar
verilir ve idam gününü beklemek üzere San Quentin Eyalet Hapishanesi’ne
gönderilir.
Olayın gerçekleştiği dönemde aylar boyunca ABD'de
başkanlık seçimlerini ve Irak savaşını bile geride bırakarak gündeme oturan
Peterson davasında kararın açıklanmasını 100'den fazla gazeteci takip etmiş,
onlarca Amerikan televizyonu canlı yayın araçları ile mahkemeyi dışarıdan
izlerken, ölen Laci Peterson'ı destekleyen çok sayıda Amerikalı kadın da bina
dışında hazır bulunmuştur.
CNN, NBC, Fox News dahil tüm Amerikan televizyonları
kararı yayın akışını keserek duyururken, San Fransisco Examiner gazetesi de
kararın hemen ardından yıldırım baskı yaparak “ölüm” manşetiyle mahkeme
binası önünde gazete dağıtmıştır. Scott Peterson'ın suçlu bulunması tüm Amerikan
gazetelerinin birinci sayfalarında yer almış, ayrıca ABD'de sanal kumarbazların
gözdesi olan birçok bahis sitesinde Peterson'ın suçlu ya da masum bulunacağına
dair bahisler oynanmıştır.
Scott Peterson, şu anda (Ocak 2020 itibarıyla) halen San
Quentin Eyalet Hapishanesi’nde (dava henüz kesinleşmemiş olmakla beraber) idam
edileceği günü beklemektedir. (Scott’ın suçlu bulunarak hapishaneye gönderildiği
2005 yılında 600, günümüzde de 700’den fazla mahkûmun idam sırasını beklediğini
düşünürsek bu hiç de şaşırtıcı gelmeyecektir.) Çeşitli ve yeni savunmalar,
iddialar ve itirazlarla gelişen dava temyiz sürecinde olup, medyada Scott’ın
suçsuz olabileceğine dair yorumlar, haberler, yeni bilgiler ve delil olabileceği
düşünülen veriler de kamuoyunun konuya olan ilgisini hâlâ canlı tutmaktadır.
Bu dava ayrıca önemli bir gelişmeyi de beraberinde
getirmiştir. Amerika’da o güne kadar (bazı eyaletler dışında) cenine karşı
işlenen suçlara bir ceza öngörülmüyor, zira yaşamın ceninin ana rahmine
düşmesiyle başladığı ve haklara konu olacağı düşünülmüyordu. Oysa Amerikalıların
büyük çoğunluğu ana rahmine düşmüş bir ceninin de hakları olduğu ve ana
rahmindeki bir bebeği, cenini öldürenlerin de cinayet suçundan yargılanması
gerektiği görüşündeydi. İşte bu dava, toplumun tepkileri ve kamuoyunun olaya
büyük ilgi göstermesi üzerine Amerika’da “Laci ve Conner Yasası” olarak
da bilinen “Doğmamış Kurbanlara Yönelik Şiddet Eylemleri Yasası”nın
çıkarılmasına sebep olmuştur.
Buraya kadar olayların gelişimi genel olarak böyle olup;
buradan sonra olayların, kaynakların, gazete, TV ve internet haberlerinin ve
filmdeki bazı ipuçlarının ışığında ben de olayı, kafama takılan sorular
bağlamında kendimce, naçizane yorumlamak istiyorum:
Filmde izleyeceğiniz gibi Scott suçlu olduğunu (Laci’yi ve
Conner’ı öldürdüğünü) hiçbir zaman kabul etmemiştir. Çoğu zaman susmuş, hatta
mahkemede bile çoğunlukla konuşmamayı tercih etmiştir, ancak hiçbir zaman
cinayet(ler)i işlediğini kabul ya da itiraf etmemiştir. Bu davada polisin elde
ettiği, iddia makamının dayandığı ve mahkemede tartışılan belli başlı deliller;
Scott’ın teknesinde bulunan Laci’ye ait saç teliyle Scott’ın sevgilisi Amber
Frey’in ifadeleri (ki bunlar cinayetle ilgili ya da cinayete ışık tutacak
ifadeler olmaktan uzak gibi görünmektedir) ve Scott’la yaptığı telefon
görüşmeleridir. Cinayeti Scott’ın işlediğine dair fiziki bir bulgu
bulunmamaktadır. Hatta Laci ve Conner körfezde (kafaları kesilmiş hâlde) ölü
olarak bulundukları zaman cesetlerin ölüm tarihi bile belirlenememiş, yalnızca
suda bozulmuş cesetlerin DNA analizine bağlı olarak Laci ve Conner’a ait olduğu
ortaya çıkarılabilmiştir.
Yine bazı delillerin polis ve mahkeme tarafından göz önüne
alınmadığı da söylenmektedir. Örneğin, Laci Peterson’ı (Scott’ın balığa çıktığı
ve Laci’nin kaybolduğu gün) gördüğünü söyleyen komşular bulunmaktadır. Yine bazı
komşular o gün Peterson’ların köpeği McKenzie’yi tasması çamurlara bulanmış
hâlde başıboş dolaşırken bulduklarını ve Peterson’ların arka bahçesine
getirdiklerini söylemişler, ayrıca komşulardan birisi de o gün çevredeki
evlerden birinde hırsızlık olduğundan bahsetmiştir. Bu hususlara filmin bazı
kısımlarında da dikkat çekilmiş aslında. Mesela, filmin başlarında yaşlı bir
kadının sürekli ısrarla Laci’yi gördüğünü söylemesi, ancak polisin (Laci’yi
gördüğünü söyleyen yüzlerce diğer tanık gibi yanlış gördüğünü düşünerek) bu
tanığı elemesi, ayrıca Scott’ın sevgilisi Amber Frey’le (cesetler ortaya
çıktıktan sonra) telefonda konuşurken “Ben yapmadım, ama kimin yaptığını
biliyorum!” demesine rağmen, polisin bunu dikkate almaması filmde (bir kısmı
kaynaklara, bir kısmı da soru işaretlerine, sorgulamalara, şüphelere dayalı
olarak) değinilen hususlardan bazıları.
İşte ben de filmi izledikten sonra Scott’ın suçlu olduğunu
düşünmeme rağmen, yaptığım araştırmalar ve aklıma takılan soru işaretleri
sonucunda (hâlâ henüz kesin bir yargıya varmamış olmakla birlikte) Scott
Peterson’ın bu olayda suçlu olup olmadığı konusunda tamamen emin değilim. Şu
sıralarda Scott Peterson’ın kız kardeşi Janey Peterson’ın davayla ilgili yeni
deliller ışığında kamuoyu oluşturmaya çalışması, olayı derinlemesine araştırması
ve davanın 2005 yılında tamamlanmasına rağmen hâlâ temyiz aşamasında olması gibi
hususlar da göz önüne alındığında bu şüphelerimde çok da haksız olmadığımı
düşünüyorum. Böyle düşünmemdeki en önemli sebeplerden biri de; önce mağdur gibi
görünen Scott Peterson’ın olay sürecinde Amber Frey’le ilişkisinin ortaya
çıkması ve karısı Laci’yi aldatmasının kamuoyu tarafından hoş karşılanmayarak
toplumun büyük tepkisini çekmesi sonucunda, bu kamuoyu baskısının soruşturma ve
mahkeme sürecine etki etmesidir. Ya da en azından ben öyle düşünüyorum.
Belki de, Scott kendi aleyhine olabilecek bir şeyi
saklıyor. Zira (eğer karısını ve ana rahmindeki çocuğunu kendisi öldürmediyse)
konuşacak ve bazı şeyleri açıklayacak olursa daha büyük bir suçun ortaya
çıkacağından ya da başka bir şeylerden (belki de birilerinin hayatına mal
olabileceğinden vs.) korkuyor. Belki de kısık sesle cinayetleri işlemediğini
söylemesine rağmen, çok fazla konuşmamasının, “Bu cinayetleri ben işlemedim,
ama olay şöyle oldu!” dememesinin sebebi budur. Kim bilebilir?
Yine, filmde Scott sürekli (baştan itibaren) yalan
makinesine girmekten kaçınıyor, ancak gerçek hayatta (bu konuyla ilgili
hazırlanan belgesellerde değinilen polis kayıtlarından öğrendiğimiz kadarıyla)
ilk başta Scott yalan makinesine girmeyi kabul ediyor, fakat bir süre geçtikten
sonra bundan vazgeçiyor. Scott’ın önce yalan makinesine girmeyi kabul etmesine
rağmen, sonra bundan vazgeçmesinin sebebi ne olabilir? Ortaya çıkmasından
korktuğu başka şeyler mi var?
Elbette bunlar benim (konuyu araştırdığım kadarıyla) şahsi
görüşlerim. Gerçek belki yıllar sonra ortaya çıkacak, belki de hiç çıkmayacak.
Filmi izleyecek ve bu konuda biraz daha derinlemesine
araştırma yapacak dostlar; benim yukarıda bir kısmını özetlediğim ayrıntılara,
soru işaretlerine, şahit ifadelerine, polisin bu konudaki tavrına ve o dönemde
kamuoyunun bu olaya bakışına kolayca ulaşabilecek, daha sağlıklı yorumlar
yapabileceklerdir.
Scott Peterson, karısı Laci’yi ve doğmamış çocukları
Conner’ı (üstelik kafalarını keserek, denize atarak) öldürmüşse, bu hunharca
cinayetleri işlemişse, kendisi başına gelecek her türlü cezayı hak ediyor ve bu
durumda bu acımasız cani için zerre kadar üzülecek değilim.
Ama ya Scott Peterson suçsuzsa?..
Filme gelecek olursam;
İlk dikkatimi çeken, filmde Scott Peterson’ı canlandıran
başrol oyuncusu Dean Cain’in Scott Peterson’a aşırı
benzerliği oldu. Dean Cain güzel oyunculuğuyla filmi bu
şekilde alıp sürükleyince de, olayların içine girmem,
karakterlerle empati kurmam çok daha kolay oldu. Ancak
Dean Cain’in yanında, filmde Scott Peterson’ın en yakın
aile dostu Tommy Vignatti’yi canlandıran David Denman
hakkında ayrı bir parantez açmak gerektiğini
düşünüyorum. David Denman, karakteri ve olayları
canlandırmamış, adeta yaşamış gibi geldi bana.
Tavırlarına, tutumuna, olaylara bakış açısına,
samimiyetine ve dostluğa verdiği öneme baktıkça onun
olduğu her sahne başka bir anlam kazanıyor. Her ne kadar
bu filmde başrol oyuncusu Dean Cain olsa da, filmi
doldurma konusunda Dean Cain’e büyük yardımı olan David
Denman içtenliği, mimikleri ve duyguları rahat bir
şekilde yansıtma konusunda da bana göre öne çıkıyor.
Yine diğer bütün oyunculukların da genel anlamda güzel,
samimi, kaliteli olduğunu ve oyuncuların karakterleri
içselleştirdiklerini söylemek isterim.
Bunun dışında film, hızlı ilerleyişi ve izleyiciyi
olabildiğince konuya dahil edişiyle de ilgi çekiyor.
Tabii bunda oyunculukların ve konunun gerçek bir olaydan
uyarlanmış olmasının etkisi de inkâr edilemez. Bir
hikâye tadında, ama filmin geneline yayılan bir yarı
belgesel tarzında ilerleyen film, gücünü uyarlandığı
olayların gerçeklerinden de alarak olabildiğince güzel
bir seyir zevki sunuyor.
Filmin en sevdiğim özelliklerinden biri de kesin bir
yargıya varmaktan çok, insanların akıllarına takılan
soru işaretlerini filmin içine, bazı sahnelere yedirmesi
oldu. Bu şekilde, olaylar henüz net olarak
sonuçlanmamışken gazete, dergi, TV haberlerinden ve
polis kayıtlarından yararlanarak senaryolaştırılan film
aynı zamanda objektif bir bakış açısıyla çekildiğini de
hissettiriyor.
Kısaca toparlamam gerekirse sonuç olarak; ben bu
filmden, konusundan, oyunculuklarından, senaryosundan,
hikâyesinden ve merak unsurunu korumayı başaran polisiye
yapısından oldukça zevk aldım. Eğer siz de polisiye,
gizem ve dram türlerini seviyorsanız bu filme bir göz
atmanızın zaman kaybı olmayacağını düşünüyorum.
Son olarak; 2014 yılı yapımı “Gone Girl (Kayıp Kız)”
filmindeki rolüne hazırlanırken Ben Affleck’in, Scott
Peterson’ın hayatını aylarca incelediğini de bir dipnot
olarak belirtmek isterim.
FİLMİN KONUSU / ÖZETİ:
2000’li yılların başında bütün Amerika’nın ve
medyanın yakından ilgi gösterdiği gerçek bir olaydan
uyarlanan filmde; eşi Laci Peterson’ın 2002 yılının
Aralık ayında, Noel arifesinde kaybolması üzerine Scott
Peterson’ın ve çevresinin yaşadıklarına tanık oluyoruz.
2002 yılının Noel arifesinde Scott Peterson eve geldiği
zaman 8 aylık hamile olan eşi Laci’yi bulamaz ve tüm
tanıdıklarına Laci’nin kayıp olduğunu söyler. Tüm
Amerikan halkının ve medyanın ilgisini çeken olayda,
Laci’yi bulmak için arama çalışmaları başlatılır, yardım
kampanyaları düzenlenir, ancak bir türlü Laci bulunamaz.
Üstelik Laci’nin kaybolmasının üzerinden zaman geçtikçe
Laci’nin ölmüş olabileceği düşüncesi ve yaşanan bazı
olaylar bütün şüpheleri kocası Scott Peterson’ın üzerine
çeker. Acaba Laci Peterson gerçekten kayıp mı olmuştur,
yoksa ölmüş müdür? Her şeyden önemlisi Laci’nin kocası
Scott Peterson’ın bu olaydaki rolü nedir?
(Özet: gitarisyen)
Filme Verdiğim Puan:
10 üzerinden
7.
MÜKEMMEL KOCA: LACI PETERSON OLAYI
(The Perfect Husband: The Laci Peterson Story)
(2004)
Türü
:
Dram, Gizem,
Gerilim
Ülkesi
:
A.B.D.
Dili
:
İngilizce
Senaryo
:
Dave Erickson
Yönetmen
:
Roger Young
Oyuncular
:
Dean Cain,
Sarah Brown
NOT: Yukarıda okuduğunuz yazı, tarafımdan 30 Ocak
2020 tarihinde yazılmış olup, aynı tarihte bazı
değişikliklerle
www.turkcealtyazi.org sitesinde yayınlanmıştır.