|
Film bittikten sonra "Vay anasına" dedim. Ama ağzımdan
çıkan bu cümle, filmi çok iğrenç bulduğum veya
beğenmediğim ya da çok beğendiğim için filan değildi.
Sadece gayri ihtiyari "Vay anasına!" dedim.
Filmle ilgili birkaç söz söylemem gerekirse; bu filmi
Pier Paolo Pasolini'nin "Salo" filmiyle kıyasladım ister
istemez. Ancak "Salo" filminde -her ne kadar yönetmen
cinsel sapmalarını bu mesajla örtmek istemişse de- bir
mesaj vardı. Orada çekilen -çoğu izleyicinin iğrenç
bulduğu- sahneler, faşizmi eleştirmek adına yapılıyordu.
Ancak "Pembe Flamingolar" filminde, sanki "Dünyadaki
bütün iğrenç olduğu düşünülen şeylerin hepsini nasıl bu
filmde kullanabiliriz?" mantığıyla hareket edilmiş ve
basit bir konunun içine bütün bu soruların cevapları
sıkıştırılmaya çalışılmış. Film bittikten sonra yönetmen
John Waters'in açıklamalarıyla, filme koyulmamış
sahneleri gösterdiği bir bölüm vardı. Konu bütünlüğü
açısından -çoğu kesilmiş olan- bu sahnelerin de filme
yedirilmesi iyi olurdu. (Madem amacınız insanları
rahatsız edebileceğini düşündüğünüz bir film yapmak, tam
yapsaydınız bari.)
Yine yönetmenin açıklamasına göre film, ilk
senaryosundan oldukça farklılık göstererek kurgulanmış.
(Filmden sonraki bölümde, orijinal senaryoya uygun
olarak çekilmiş sahneler de gösteriliyor.) John
Waters'in buradaki açıklamalarından, bazı sahneleri
neden o şekilde çektiğini anlamadığını anlıyoruz. Zira
kendisi "Bunu neden yaptım, bilmiyorum." diye söylüyor.
Filmi izledikten sonra, izleyen kişilerle yapılan
röportajlara da kısaca yer verilmiş. Çeşitli görüşler
var doğal olarak. Ancak bir izleyicinin yaptığı şu yorum
dikkate değerdi: "Ben de herkes gibi pis şeyleri
severim. Fakat bu pis değil, iğrençti. Yalnızca iğrenç."
Filmi beğenip beğenmediğimle ilgili yorum yapmayacağım.
Sadece izledim, iki saat boyunca üzerinde sürekli
konuşulan bir filmi izlemiş oldum. Ancak konusu, kurgusu
ve gelişimi açısından akıcı bir film olduğunu
söyleyebilirim. Hatta Amerikan filmlerinde beni sürekli
bayan çocuksu ve klişe Amerikan esprilerinin aksine,
(biraz fazla gelişmiş) bir mizah anlayışı olduğunu da
söylemeliyim.
Son olarak "Divine" ya da "Divvie" ismiyle tanınan
Harris Glen Milstead'ın başroldeki performansının çok
iyi olduğunu ve filmin akılda kalıcı, coşturucu müziğini
çok beğendiğimi söylemek isterim.
Ve bir şey daha:
Bu filmi
- Ailenizle izlemeyin,
- Çocuğunuzla izlemeyin,
- Yemek yerken izlemeyin,
- Mideniz sağlam değilse izlemeyin,
- Katı bir bakış açınız varsa izlemeyin.
KENDİME NOT: Sanırım yarım yamalak olmaması ve
konu bütünlüğü açısından; John Waters'in aynı kadroyla
çektiği, devam filmi niteliğinde olan "Female Trouble"
filmini de izlemem gerekiyor. |