|
Eğer Goethe'nin "Dr. Faust" ve Oscar Wilde'ın "Dorian
Gray'in Portresi" adlı eserlerini okuyup
hoşlandıysanız bu filmi de seveceğinizi rahatlıkla
söyleyebilirim. Çünkü film, bu ikisinin arasında bir
yerde (ya da bir karışımı) ve Edgar Allan Poe'nun o
eşine az rastlanır, ürkütücü öykülerine çok benziyor.
Zaten film de Edgar Allan Poe'nun bir öyküsünden
uyarlanmış ve senaryolaştırılmış. Daha sonra 1926 ve
1935 yıllarında yeni versiyonları çekilmiş olan
filmlerin ilki.
Eser, Alman Dışavurumcu sinemasının ilk ve güzel
örneklerinden biri sayılarak tarih sayfalarındaki yerini
almış durumda. Dışavurumculuk akımı, 1900'lü yıllarda
bütün dünyada görülmekle birlikte, kendisini tüm sanat
dallarıyla Almanya'da göstermiş. Dışavurumculukta normal
olanın dışına taşan, bilinç altını dışarı vuran ifade
tarzı ve konular bu dönem Alman sinemasında da epey yer
bulmuş. Konuya daha çok önem verildiğini bu filmle
gördüğüm akımda, gerçek üstü dekorlar, yapay rol
yapmalar, ölüm ve sefil bir yaşama ilişkin objeler, kaba
ve hoyrat görüntüler bolca kullanılmış. Bu açıdan
bakıldığında film, bu akımın neredeyse tüm özelliklerini
bünyesinde barındırmakta ve dışavurumculuk akımı
hakkında fikir sahibi olmamıza yardım etmekte.
Bu akımın diğer güzel örnekleri arasında, Golem (1914),
Homunculus (1916) ve Doktor Kaligari'nin Muayenehanesi
(1919) sayılabilir.
Filmi izlerken çok değişik bir nostaljik tat yaşadığımı
da söylemek isterim. Sanki zaman tünelinde geriye gidip,
o yılları yaşadım. Biraz ürperdim, bir müddet aynada
kendime baktım. Neredeyse 100 yıllık bir film olduğundan
görüntüler mükemmel kalitede değil ama, yine de rahat
izlenebilecek nitelikte. Atmosfer o yılların havasını ve
film tekniğini anlamamıza da yardımcı oluyor. Örneğin,
geniş plan ve uzaktan çekimler, olayların sahne sahne
akışı, hareketlerin hızlılığı ve insan yüzlerinin
ifadelerine yakından hemen hemen hiç yer verilmeyişi
hemen dikkat çekiyor. |