|
1935 yılı yapımı olan Crime and Punishment (Suç ve Ceza)
aslında Dostoyevski'nin aynı adlı ünlü eserinden
uyarlanmış bir film. Ancak bir edebiyat uyarlaması
olmasına rağmen kitabın aslından (hatta bu konuda
çekilmiş edebiyat uyarlaması olan diğer filmlerden)
birçok yönlerden farklı. Öncelikle kitaptaki olay
örgüsü, senaryo, işleniş, sıra, kurgu, psikoloji hatta
kişi isimleri biraz farklı.
Elbette Alfred Hitchcock'un da bir zamanlar belirttiği
gibi Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" romanını sinemaya
"sinema diliyle" aktarmak kolay bir iş değil.
Ama yine de örneğin bu filmin çevirisiyle uğraşırken
izlediğim 1970 yılı yapımı, 2002 yılı yapımı ve hatta
kısa metrajlı (ve biraz farklı) bir animasyon olan 2000
yılı yapımı "Suç ve Ceza" filmleri; kitapta kullanılan
isimlere, atmosfere, olay örgüsüne ve senaryoya hatta
psikolojik durumlara olabildiğince bağlı kalmaya çalışan
filmler olarak dikkat çekiyor. Ancak 1935 yılı yapımı
"Suç ve Ceza" filmi, anlatmak istediklerini sanki
Dostoyevski'nin eserinde bulunan genel yapıdan ve
konudan esinlenerek daha kolay ve basit bir yolla ortaya
koymak istemiş gibi. Bu açıdan da kitapta bulunan ve
gelişime yardım eden bazı olaylar, isimler çıkartılmış;
bazı olayların sırası, bazen de olayların kendisi
değiştirilmiş durumda.
Yine de (yönetmen Josef von Sternberg'in bu filmi
psikolojik durumu bozuk olduğu bir sırada istemeye
istemeye, yapım şirketiyle arasındaki anlaşma gereği
çekmek zorunda kaldığı, bu yüzden de romanı sabote
ettiği hatta bu yüzden Raskolnikov karakterini kısa
boylu ve bu karakteri oynayan Peter Lorre'yi de
olduğundan daha şişman gösterdiği iddialarını bir yana
bırakırsak) bu filmin diğer edebiyat uyarlaması
filmlerde görmediğimi düşündüğüm bir yanı var. Bu da
kitapta bulunan felsefeye, verilmek istenen düşünceye
olabildiğince bağlı kalmaya ve insan duyguları yoluyla
bunu bize aktarmaya çalışması. Bu yüzden filmin derdi
Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" romanını birebir sinemaya
aktarmak değil; romandaki olaylardan, konudan ve
karakterlerden faydalanarak romanın felsefi düşüncesini
hızlı ve anlaşılır bir şekilde seyirciye aktarmakmış
gibi görünüyor. Bu açıdan da bazen romanda bulunmadığı
halde baş karaktere mizahi bir anlam yükleyip, yer yer
güldürü unsurlarına başvuruyor.
Ancak yine de benim bu iyiniyetli düşünceme rağmen;
yönetmen Josef von Sternberg'in otobiyografisinde bu
filmi çok da sevmediğini söylemesi ve "Filmdeki hikâye
ile romanın orijinali arasındaki benzerlik, Sunset
Bulvarı'nın köşesi ile bir Rusya sokağı arasındaki
benzerlikten fazla değil." demesi, kafamdaki soru
işaretlerini azaltmak yerine daha da çoğaltıyor.
Sonuç olarak belki de filmi "Suç ve Ceza'nın konusu
Amerika'da geçseydi ve kahramanları Amerikan olsaydı
nasıl olurdu?" sorusuna bir cevap olarak izlemek
gerek...
Bunların dışında film, diğer oyunculukların yanında (bu
filmin Peter Lorre'nin kariyerini kötü etkilediği ve bu
filmden sonra genellikle yardımcı rollerde oynamak
zorunda kaldığı söylense de) özellikle Peter Lorre'nin
rolünün hakkını çok iyi bir şekilde vermesiyle de dikkat
çekiyor. |