|
 |
Geçen gece eşimle "Şöyle bir sinemaya gidelim, güzel bir
film varsa izleyelim" diye düşündük... Sekiz salonlu bir
sinemaya gittik. Elbette tahmin edebileceğiniz gibi bu
sekiz salonun en az dördünde medyanın da şişirdiği
"Recep İvedik 2" oynuyordu ve eşimle ben, küfürle ve
argoyla yapılan esprilerden hoşlanmadığımız, sanatsal
beğenimize cevap vermediği için gişedeki bayana "Recep
İvedik 2 filminin dışında gidebileceğimiz bir film var
mı sinemanızda?" diye sorunca bize "Umut" ve "Gölgesizler"i
söyledi... Umut'un afişine baktık; bir kadın bir erkek
bir de çocuk vardı afişte ve hiç bir açıklama yoktu
üzerinde. Ben de açıkçası daha önce hiç duymamıştım bu
filmi... Böylece "Umut" filmine bilet aldık ve salona
girdik... Salonda sadece ve sadece 8 kişi vardık, filmin
ilk yarısı bitince perdede "10 dakika ara" yazdı ama 30
saniye sonra (zaten salonda çok kişi yok, film de
çabucak bitsin mantığıyla) ikinci yarı hemen başladı.
Ancak film tamamen bittikten ve ışıklar yandıktan sonra
kesinlikle şuna inanın ki, neredeyse 3-4 dakika
salondaki 8 kişi, yerimizden kalkamadık ve hiçbirimiz
gözyaşlarımızı gizlemeye gerek duymuyorduk... Ben
hayatımda hiç böyle ağladığımı hatırlamıyorum... "Babam
ve Oğlum" filminde boğazım düğümlenmişti ama
ağlamamıştım... Hatırladığım ve her izlediğimde tekrar
tekrar ağladığım film Roberto Benigni'nin "Hayat
Güzeldir" filmiydi... Ve ben her filmi maalesef "Hayat
Güzeldir" filmiyle kıyaslama yanılgısına düşüp, diğer
filmlerin hiç birini beğenmiyordum... Ancak şimdi
izlediğim bu Türk filmi "Umut"u, "Hayat Güzeldir"le
kıyaslıyorum ve en az onun kadar seviyorum...
Filmin konusundan bahsetmeyeceğim... Zaten finali hariç
internette kısa bir araştırma sonucu konusunu az çok
tahmin edebilirsiniz... Oyuncular ve yönetmenden,
oyunculuklardan filan da bahsetmeyeceğim... Ancak Murat
Aslan'ın yazdığı ve yönettiği bir film olduğunu bilmeniz
internette yapacağınız bir araştırma için yardımcı olur
diye düşünüyorum...
Film normal bir Türk filmi gibi başlıyor, klişeleşmiş
Türk filmi kalıplarıyla ilerliyor, hatta ilk yarısı
biraz sıkıyor... Ama konu, oyunculuklar ve olay örgüsü
ilerledikçe gözyaşlarınıza hakim olamıyorsunuz. Üstelik
iki de usta oyuncu var filmde: "Fikret Hakan" ve "Zafer
Algöz"... Her ikisi de filmin çok önemli hale gelmesini
sağlayacak bir roldeler ve zaten sırf bu ustalar için
bile film izlenir...
İnternette yaptığım araştırmada -sadece bir eleştirmen
dışında- film olumlu eleştiriler almış... O eleştiren
kişi de "bu tarz filmlerin 'Babam ve Oğlum' filmiyle
başladığını, insanı ağlatmanın marifet sayıldığını,
duyguları sömürdüğünü, zaten 'Babam ve Oğlum' filminin
de kötü olduğunu" söylemiş ve eleştirisini bu minval
üzere kurmuş...
Aslında film tavsiye etmeyi sevmem, herkesin tavsiye
ettiği filme de gitmem... Herkesin sevdiğini ben
sevmeyebilirim çünkü... Ya da benim gittiğim, sevdiğim
bir filmi herkes sevmek zorunda değil... Ama bu sefer
şunu iddia ediyorum: Bu filmi seveceksiniz ve uzun
zamandır verdiğiniz paraya değecek bir film izlediğinizi
düşüneceksiniz...
Medyanın sadece kendi izlettirmek istediklerini
şişirdiği, bize izlememiz gereken filmlerin, okumamız
gereken kitapların zorla dikte ettirildiği, estetik
duygumuzun ve sanatsal bakışımızın köreltilmeye
çalışıldığı bir dönemde kendi seçiminizi yapmak ve
günümüzde neredeyse önemini yitirmiş "insan sıcağı"nı
görmek için için BU FİLME GİDİN...
Ve gittikten sonra...
Sonra yine konuşalım... |