Tam adım Mehmet Feridun GÜLSAN.
“gitarisyen” kullanıcı
adını gitar çaldığım için kullanmaktayım. “Peki, madem
gitar çalıyorsun; neden 'gitarist' ya da 'gitarcı' gibi
adlar değil de, 'gitarisyen' gibi anlamsız bir sözcük
kullanıyorsun?” türünden bir soru soracak olursanız buna
şöyle cevap verebilirim: “gitarisyen”, “gitarist” ve
“pratisyen” sözcüklerinin karışımından benim türettiğim
bir sözcüktür. Bildiğiniz gibi “pratisyen”, “mesleğinde,
işinde uzmanlık belgesi almamış”, “bir konu hakkında
uzman olmayıp, genel bilgi sahibi olan” gibi anlamlara
gelmektedir. İşte ben de kendimi gitar konusunda bir
uzman olarak değil de, bir pratisyen olarak gördüğüm
için “gitarisyen” adını aldım ve uzun yıllardır
internette bu ismi kullanmaktayım. Elbette takdir
sizlerin. (Belki pratisyen bile değilimdir.)
18 Haziran 1969’da doğdum. Benden 2 yıl sonra da bir
erkek kardeşim dünyaya geldi. Ailem o zamanlar çok uslu
bir çocuk olduğumu söyler. Hatta hiç yaramazlık
yapmadığım için eş-dost anneme: “Bu çocuk hiç yaramazlık
yapmıyor, aptal mıdır nedir? Bunu bir doktora göster!”
demişler. Annem de beni doktora götürmüş. Elbette doktor
önce gülmüş, sonra “Bunu diyenler aptal, al götür
çocuğunu!” demiş…
Çok sorunlu bir çocukluğum olmadı. Sıcak bir yuvada
–bazı maddi sorunlarımız olmasına rağmen- çoğu zaman
mutluluk içinde ve çocukluğumu yaşayarak büyüdüm:
Sokaklarda arkadaşlarımla top oynadım, oynamaktan
yorulunca komşularımın kapısını çalarak yoğurt ekmek
istedim, çamurdan arabalarla oynadım, topaç çevirdim…
Babam bizim hiçbir şeyimizi eksik etmemeye çalışmasına
rağmen, paramız kısıtlı olduğundan şimdi gülerek
anımsadığım anılarım da olmadı değil: 10 yaşına gelene
kadar muzu ya bir kere yedim ya da yemedim. Bir
keresinde arkadaşlarım “Şu bakkala muz gelmiş!”
dediklerinde koşarak o bakkala gitmiş ve muzları
seyretmiştik… Yine o yaşlara gelene kadar kolalı
içeceklerin tadını bilmiyordum. Ama yaz tatillerinde bol
bol dondurma yedim. Özellikle limonlu dondurmayı çok
seviyordum… Her çocuk gibi ben de fazla dondurma
yemekten defalarca hasta oldum… Sonra ben 12 yaşındayken
annem de işe girdi ve maddi açıdan biraz daha
rahatladık. O zamanlar ne cep telefonları vardı ne de
bilgisayarlar… Hatta televizyonumuz bile yoktu… Evimize
telefon bağlatmak için 5-6 yıl beklediğimizi biliyorum…
Ancak yine de o kadar mutluyduk ki… Beni ben yapan ve şu
anda gururla taşıdığım değerleri bana kazandırdıkları
için anneme, babama, kardeşime ve arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum…
Bütün eğitimimi bulunduğum şehrin dışına çıkmadan
tamamladım. (Burada “öğretim” yerine “eğitim” sözcüğünü
özellikle üstüne vurgulayarak kullanıyorum.) 1993
yılında Hukuk Fakültesini bitirdim. 6 yıl serbest
avukatlık yaptıktan sonra (Bu sitede yer alan "Edebiyat"
ana menüsünün "Öykülerim" alt menüsünde yer alan
“Adam Bir Şeylere İnanıyordu”
öykümde göreceğiniz nedenlerden dolayı) ani bir kararla
avukatlık yapmayı bıraktım.
Değişik birkaç iş yaptıktan
sonra 2 yıl süreyle bakkallık yaptım. Bu sıralarda
bilgisayarla tanıştım. Önceleri bana bilgisayarda zor
gelen çoğu şeyi gecemi-gündüzümü bilgisayar başında
geçirerek öğrendim ve web-tasarım yapmaya başladım. (Bu
siteyi de bu bilgilerimle yaptım.) Daha sonra bir resmî
kuruma girdim ve hâlâ burada çalışmaktayım…
Eşimle fakülte yıllarımda tanıştım ve 1996 yılında
evlendim. Bu evlilikten 1997 yılında Can isminde bir oğlum
oldu. Anlayacağınız mutlu bir çekirdek
aileye sahip olduğum söylenebilir.
Müzikle ilgilenen herkesin söylediği gibi müziğe ve
sanata olan ilgim küçük yaşlarda başladı. Ancak ortaokul
yıllarımda müzik öğretmenimin “Senin karga gibi sesin
var, sakın şarkı söyleme!” demesi üzerine yıllarca
sesimden nefret ederek ve –kendi kendime bile olsa-
şarkı söylemeden büyüdüm. Fakülte yıllarında bir
arkadaşım sayesinde gitarla tanışınca durum değişti.
Gitar çalarken şarkı da söylemeye başladım. Dinlediğim
bütün şarkıcıların sesini taklit ediyordum. Zamanla
kendi sesimi de sevmeye başladım. (Sesin
eğitilebileceğini de bu sayede öğrenmiş oldum.) O
yıllarda besteler de yapmaya başladım. Gece-gündüz söz
yazıyor, beste yapıyor, sesimi iyileştirmek için
çalışıyordum. (Bu sitede dinleyeceğiniz şarkılarımın
çoğu o yılların besteleridir.) Tabii bir konuya bu kadar
önem verince bazı şeylerin aksaması da kaçınılmaz oldu:
Fakülteyi 3 yıl uzattım bu yüzden… Ama yaşadıklarımdan
hiçbir zaman pişman olmadım. Şu anda olsa yine aynı
şeyleri yapar, aynı şeyleri yaşardım…
O zamanlar (yani gençlik yıllarımda) aşklar yaşıyordum, bazen birisinin hiç haberi olmadan
ona âşık oluyor; aylarca kendi kendime acı çekiyor ve
bunun sonucunda bir beste üretiyordum. Besteyi üretince
de kendiliğinden aşkım bitiyordu. Daha doğrusu sevgimi,
yaptığım bestenin içine hapsettiğimi düşünüyor ve
aradığım kişiyi her zaman o şarkının içinde buluyordum…
Fakülte yıllarından sonra birkaç defa kaset / müzik
albümü çıkarmaya
teşebbüs ettim ve İstanbul’a gittim. Ancak konuştuğum
birkaç müzik yapımcısı bana güvenemiyordu. Bu yüzden parayı
benim koymam gerekiyordu ortaya. Ancak bir albüm yapmak
için gerekli para miktarı da benim yıllarca çalışsam
bile toparlayamayacağım kadar büyüktü… Ben de bu
sevdadan vazgeçtim ve uzun yıllar beste yapmayı
bıraktım. Yalnızca eş-dost arasında gitar çalıp, şarkı
söyledim. Bazen kafeteryalarda kendi başıma ya da
çeşitli gruplarla programlar yaptım.
Bu arada –bütün gerçek şairlerin affına sığınarak, benim
adına "şiir(imsi)" dediğim- duygu birikimlerimi yazmaktan hiç
vazgeçmedim. (Bu sitenin "Edebiyat" ana menüsünde yer
alan "Şiir(imsi)lerim"
alt menüsünde bunları ve şiir
hakkındaki düşüncelerimi okuyabilirsiniz.)
Bunların dışında karakalem
resimler ve bir ara yağlıboya tablo çalışmaları yaptım.
Karikatürler çizdim. Kısacası sanatın her dalıyla
uğraşmaya çalıştım. Ancak müzik ve şiir benim yaşamımı
yönlendiren iki önemli unsur olduğu için hâlâ bu yönde
çalışmalarımı sürdürmekteyim…
Bunun yanı sıra zaman içinde kendi kendime ve elimden
geldiğince İngilizce (ve daha sonra İspanyolca)
öğrenmeye çalıştım. İngilizce bilgilerimi kullanmaya
karar verdiğim zamansa (2010 yılından itibaren) alt
yazısı olmayan yabancı filmlerin Türkçe çevirisini
yaparak alt yazılarını hazırladım. Yine 2016 yılından
itibaren henüz dilimize kazandırılmamış bazı çizgi
romanların / çizgi öykülerin Türkçe çeviri ve (çizgi
romanlarda bulunan konuşma balonlarının temizlenmesi,
düzenlenmesi, fontlarının ayarlanması, yeniden yazılması
anlamlarına gelen) balonlamalarını yaptım. Bu sayede
İngilizce bilgi ve hevesimi sevdiğim iki hobim olan
filmler ve çizgi romanlarla birleştirdim. (Türkçe
çevirisini yaptığım filmlerin / dizi filmlerin alt yazı
dosyalarına bu sitede yer alan "Sinema" ana menüsünün
"Alt Yazı
Çevirilerim" alt menüsünden; Türkçe çeviri ve
balonlamasını yaparak okumanız için hazırladığım çizgi
romanlara ise yine bu sitede yer alan "Çizgi Roman" ana
menüsünün "Çizgi
Roman Çeviri ve Balonlamalarım" alt menüsünden
ulaşabilirsiniz.)
Son dönemlerde yaptıklarımı paylaşmayı düşündüm. İyi
veya kötü yaptıklarımı insanlara sunmak, çalışmalarımı
onlarla paylaşmak, eleştirilmek, bu eleştirilerin ışığı
altında daha güzel şeyler yapmaya çalışmak… İşte bu site
fikri buradan doğdu… Zaten bu sitenin "Site" ana
menüsünün "Sitenin Amacı"
alt menüsünde yer alan yazımda da okuyacağınız gibi, sanat adına yapılan şeyler
karşılığında maddi beklentiler olması, bu çalışmalardan
gelir elde edilmeye çalışılması bana yıllardır yanlış
geliyordu. İnternet sayesinde hiçbir çıkar gözetmeden
yaptığım çalışmaları sizlerle paylaşmak, bana en doğru
iş olarak gözüktü…
Ben bu siteyi zevkle hazırladım. Siteye koyduğum her
harfin üzerinde bile en ince ayrıntılarına kadar
düşündüm. Aslında uzun yıllar önce yaptığım ve 2011
yılında güncellediğim bu siteyi yeniden güncelleyip yeni
bir tasarımla ve yıllar içerisinde biriktirdiğim yeni
çalışmalarımı da ekleyerek huzurlarınıza çıkardım. Çalışmalarımı siteye koyarken de –sanat adına-
belli bir kaliteyi tutturmaya çalıştım. Sizin sevip
sevmeyeceğinizi bilemiyorum. Ama ben şiir(imsi)lerimi,
öykülerimi, bestelerimi, çalışmalarımı, yazdıklarımı,
yaptıklarımı ve ürettiklerimi seviyorum. Daha da
önemlisi artık sesimi seviyorum… Ve en önemlisi; bir
yerlerde ya da zamanın bir yerinde birileriyle aynı
duyguları paylaştığımı biliyorum…
Kısacası; hepimizin yaptığı gibi:
YAŞIYORUM… |